Blog yazarı bir kere şaşırdı mı toparlaması zor olur artık. Neyi ne zaman yazacağını bilememektedir. Ülkede referandum (12.09.2010) ve milli maçlar (Fiba2010 Türkiye) gündemleri işgal ederken, dünyada da 11 Eylül sene-i devriyesi sebebiyle çıkarılan bazı krizler dikkatleri çekmekte.. Güneydoğu bölgesi, tek taraflı ateşkes, Ramazan ayında imam cinayetleri, HPG operasyonunda 9 teröristin öldürülmesi, boykotlar vesaire sebeplerle bir şekilde gündemde. U2 gelmiş ve geçmiş. Yankıları kesilmemiş hala. Bu kadar yoğun gündem arasında blog yazarı ne yazabilir?

Bir çok şey yazabilir ve hatta bir çok şey yazmalı ama blog yazarı yazacağı konuyu çoktan seçti hatta hazırlıkları bile tamamladı. Bir dizi fotoğraf çekimi bile yapıldı.

Evet tahmin edemediğiniz gibi “Soda” hakkında yazacağız. Aslında soda şişesi.. Daha doğrusu ambalajı hakkında olacak.. Gerçekten de önemsiz bir konuda yazılmış önemsiz bir yazı olarak kalacak. Buraya kadar okuyabilmiş olanlardan özür dileyerek bundan sonrasını okumalarının kendilerine hiç bir şey kazandırmayacağı hususunu hatırlatalım. (“Soda” başlığıyla zaten basit bir konuyu iyice bayağılaştırmış da olduk. Aslında “soda” değil “maden suyu” filan dememiz hatta “mineralli doğal kaynak suyu” filan diye abartmamız gerekirken…)

Bir şişe soda içtim ve bütün hayatım değişti!.. Değişir mi? Yerinden bile kıpırdamaz tabi ki. Ancak yazının girişine böyle bir cümle koyarak bir gizem ile başlamak ilgi çekici olabilir. Ancak altını dolduracak kadar edebiyat kabiliyetim yok maalesef. Ancak şunu söylemek mümkün: Bir gün markete gittim ve Uludağ Maden Suyu’nun ambalaj tasarımında köklü bir değişiklik yaptığını farkettim. Ve bir şeyler yazmaya karar verdim.

Aslında köklü bir değişim bile değildi. Klasik 20Cl.’lik yeşil şişe ve üzerine kağıt etiket. Eski ambalaj da böyleydi zaten. Ama “köklü bir değişiklik” algılaması yaratan birşeyler vardı doğrusu.. Yazabilmeyi dilediğim budur işte.. Ama önce hikayeye devam etmek lazım.

Uludağ'ın eski şişesi

Uludağ'ın eski şişesi

Mübarek Bayram günü Eymencim’e “Soda yazacağım, biraz çekim yapmamız lazım” deyiverdim. Sanki her yazdığım yazıyla ilgili çekim yapıyormuşuz gibi.. Daha da kötü olan, pek seyrek yazıyor olmam. O kadar seyrek yazıyorum ki hiç yazmadığım bile iddia edilebilir. Eymencim her zamanki gibi olgun davrandı, beni bozmadı. Tripodunu filan getirmiş.. Fon ayarladık.. Etraftan bir miktar soda şişesi ve tabi ki Uludağ’ın yeni şişesi de temin edildi.. Eymencim güzel güzel çalıştı. Ben ukala dergi editörleri gibi davranmadım. “Şöyle çek, şurdan al, şu şekil bir kompozisyon istiyorum” filan demedim. O güzel güzel çalıştı. Ortamdaki ışık ve mevcut objektifleri hakkında ileri geri söylenmeyi de ihmal etmedi. Neticede akşamüstü Dropbox’umda 8 fotoğraf hazırdı.

Biraz da eski günlere dönelim.. Adapazarında çırağım Abdullah Ecirli ile çalışırken “Canadian Clearly” ismiyle maruf, karpuz kavun aromalı muhteşem bir sodanın müdavimiydik. Orjinal mavi renkli bir şişesi ve güzel bir etiketi vardı. Hen tadından hem de öyle güzel bir şişeyi masamızın üzerinde bulundurmaktan hoşlanırdık. Bugün Abdullah Kanada’da yaşıyor ve belki de bu karpuzlu madensuyunu kaynağından içiyor.. Kimbilir?

Kızılay Maden Suyu, Kahverengi şişe

Kızılay'ın kahverengi şişesi

Rahmetli dedem Maden suyu müdavimiydi. Ben çocuktum ve evde ahşap kasalarla Kızılay maden suyu bulundurulurdu. Yeşil ve kahverengi renkli 25CL.’lik ortaboy şişeler satılırdı. Üzerinde “Eau de Minerale” filan gibi fransızca yazılar vardı. Sonradan öğrendiğime göre tesis fransızlar tarafından kurulmuş. Dedem adapazarına bizi ziyarete geldiğinde maden suyu talebi ortaya çıktı ve biz o zaman 20Cl.’lik küçük yeşil şişelerde satılan Kuzuluk Maden sularıyla tanıştık. Adapazarında sadece bunlar satılıyordu. Dedem daha hafif olduğundan pek beğenmemişti gerçi..

Bugün bu küçük yeşil şişeler endüstri standardı haline geldi. Bir birine benzeyen ambalajlar içerisinde sunulan onlarca marka var. farklı tasarımda 20Cl.’lik yeşil şişeler ve kötü tasarımlı kağıt etiketler..

Uludağ markası yeni tasarımıyla benim dikkatimi çekmeyi başardı. Peki çok mu orjinal bu tasarım? Çok mu yenilikçi? Farklı mı? Hayır.. Hiçbiri değil. Sıradan yeşil, küçük boy şişe ve kağıt etiket ve sıradan bir kapak. Benim dikkatimi çekmesi ise tasarımına gösterilen özen sebebiyle gerçekleşti.

Güzel şişe, feci etiket.. Sarıkız

Güzel şişe, feci etiket.. Sarıkız

Demek ki çok orjinal olmasa da biraz özen göstererek ürünü farklılaştırmak mümkün. Aynı ebatta ve aynı renkteki yeşil şişeyi daha zarif bir şekilde tasarlamak üretim için maliyeti arttıran bir unsur değil. Zaten her markanın kendine has şişe tasarımı var. Burada gereken sadece biraz özen göstermek ki bu da ülkemiz de seyrik görülen bir durum.

Bu noktada Uludağ’ın satışta da bir başarı yakalamasını umuyorum. Zira bu başarı rakip markalarda da benzer arayışlara sebebiyet verecek ve doldur şu yeşil şişeye üzerine de “dağ bayır” resmi olan bir etiket yapıştır, sat dönemi kapanacak.

Şişe tasarımı ile ilgili güzel bir kolleksiyon bu linkte..  Bakın millet nasıl şişelerden içiyor. Eymencim’den de kendi kolleksiyonunu açmasını bekliyoruz..

4 cevaplar
  1. Enis Aksoy
    Enis Aksoy says:

    Kızılay’ın kahverengi şişesini nereden buldunuz? Eymen’in arşivinden mi?
    Uludağ’ın yeni şişesi farklılaştırmış hakikaten de…

    Kuzuluk berbat bir soda. Türk Kızılayı iyi. Özellikle Türk Kızılayı ve Beypazarı markalarını tercih ediyorum.

    Yanıtla
    • admin
      admin says:

      Eymenin arşivinde hem yeşili hem de kahverengisi mevcut. Ancak ben resmi google images yoluyla buldum. Ben biraz daha gazlı olanını sevdiğimden zaten Uludağ içicisiydim. Evet şişe biraz incelip, kibarlaşmış ama içim hala “hard”.. Ambalaj tasarımı “yumuşak” içimli soda algısı yaratıp, sert soda tercih edenleri kaçırır mı bilinmez.

      Yanıtla
  2. Abdullah Ecirli
    Abdullah Ecirli says:

    Clearly Canadian!!
    Hatirliyorum o gunleri ustacigim.. Ama ilginc olan ne biliyor musun? bu icecegi burda sadece bi kere buldum o bizim bildigimiz siselerde.. daha sonra o sodanin siselerini yeniledirler daha guzel yaptilar ama ben onlari bi daha gormedim..
    Her nekadar adi clearly canadian olsada, burda kimsenin bilmedigi ya da hic sallamadigi bi icecegin keyfini cikarmisiz o zamanlar..

    Yanıtla
  3. metinfe
    metinfe says:

    Maden Suyu konusu, Anadolu´nun diğer insanlarında olduğu gibi benim de çocukluğumdan bu yana garip bir anlama sahiptir. Önce -bisiklet sporu/fizyolojisi bakımından- 1993/94 yıllarında bir miktar üzerinde durdum. Fakat o günlerde bile çocukluğumdan gelen o menfî şeyi aşamamıştım. Ancak nasıl olduysa son zamanlarda bu iş bende de “fetişizan” bir hal alıp çıktı. Hergün market raflarını kollar oldum. Sanırım, insan 40 yaşa kadar soda (gazoz/cola), 40 yaş sonrası ise “mine water/hakiki su” yaratığı olup çıkıyor.

    Konu üzerine söylenebilecek çok şey var. Bir yandan coğrafik analiz/hidroloji gibi 40 kırbaçlık alanlar üzerine kafa yorarken, diğer taraftan şu koca dünyanın ta magmadan gelen detayları…

    Maden suyunun insan ruhu üzerindeki etkisinin sadece o çirkin etiketlere basılan anyon/katyon değerleriyle izah edilemeyeceğini anlatmaya çalışıyorum.

    Konunun diğer bir yönü ise “maden suyu” fenomeninin, içine zorla hapsedildiğim(iz) 3. dünya çerçeveleri bakımından değerine ulaşamıyor oluşu. “Göstermelik şişelere doldurulup şişirme fiyatlarla satılmalı” demiyorum. Fakat tuhaf ve ruhsuzluk cinsinden bir vurdumduymazlık hissediyorum. Öyle ki, 3. dünya şartlarında ahalinin maden suyu içen kesiminin de maden suyuna ruhundan değil, bağırsaklarından bağlanıp işi “hazım” düzeyi bir çıta seviyesinden görme tarzları…

    Diyar ülkesinde maden suyunu bugünlerde gösterişli şişelerde satmak teşebbüsleri de var (mesela, http://www.yuzde100yerli.com/wp-content/uploads/2010/06/uludag_premium.gif)
    Fakat, diyarı, anlayabildiğimiz kadarıyla, enaz 150 yıldır “diğer coğrafyalardaki biraderlerinin desteğinde (!)” babalarının çiftliği olarak kullanmış olan malûm dinamikler, dünyanın göbeği bir coğrafyanın halkını ve ülkesini şu halde (yani, tipik bir 3. dünya örneklemesi) olarak sönmüş karpuza çevirdiklerinden, bu şartlarda -şişe ne kadar gösterişli olursa olsun- “10 litresi 50 dolara” su stabilme şansları olmadığını anlamazdan geliyorlar. Hatta konuyla ilgili olarak “biraderlerden biri”nin bir yerde suyun emtialaştırıldığından dert yandığını okudum. Fakat patron patronlığunu göstermek istiyor ve “ya tutarsa” atışını yapıyor. Böylelikle yeşil ucuz şişe kısmen de olsa satılırken, mor şişe, şişirme fiyatıyla 3. dünya rafında mor mor durmaya devam ediyor. Bu, bir yandan şu 3. dünya cennetinde patronluğun sefaletini (ya da patronun “metres müdür”, ya da torun/yeğen gibi torpil simalarının “biz de bir denesek” baskılarına karşı zaafiyetini), diğer yandan ise, diyar ülkesinde maden suyu ile “biraderce” dalga geçme yöntemini anlatıyor…

    Coğrafya/jeoloji, etiketlerde aslı astarı olup olmadığını bilmediğim elektrolitik değerler ve maden suları bol fakat biraderlerin elinde (şimdilerde buna “Tekelistan” diyoruz) 3. dünyalı kalmış bir ülkenin -büyük ihtimal- patrondan torpilli simalarının “güzel şişe” atışları…

    Karpuz ise, bana Kanada´nın maden suyunu değil, sadece, “içi sönmüşlüğü” hatırlatıyor.

    ( İnsanların “yazı/yazmak” konusunda dürbünün okülerinden değil de objektifinden baktıkları şu ülkede “internet yazımı” da aynı “dantel” göstermecelikleri üzerine kurulu. Bir “internet yazarı” olarak şu ana kadarki tecrübem, meselâ, forum veya bloglara yazılıyor. Fakat bir başkası -dayanamayıp- gerçekten döktürmek zorunda kaldığında ise ona bozuluyorlar. İnşallah burada da böyle olmaz. Yine de maden suyu konusuna zaman ayıran herkese minnettar olmak gerektiği kanaatindeyim ).

    Yanıtla

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Enis Aksoy için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.